10 Ağustos 2015 Pazartesi

Hayat-i-' yi anlamak


Yaşadığını hissetmenin en basit formülüydü İstiklal Caddesi üzerinde akıp giden kalabalığa karışmak. Küçük bir tebessümün yerleşmesine engel olamazdı yüzüne. İstanbul' un hatta dünyanın kalbi İstiklal caddesiydi O'nun için.Sanki insanlar kalpten pompalanan ılık kan misali buradan caddelere, sokaklara ve evlere dağılıyorlardı.

Beyoğlu'nun arka sokaklarını keşfederken tek kelime, çok anlam içeren ''Merhaba'' ve kapıları açan minicik bir tebessümü eksik etmezdi karşısına çıkan insanlardan. 

Tünelden Taksim' e doğru giden tramvayda oturduğu yerde sessizce akan göz yaşlarını silme gayreti içerisindeydi. Adım adım ilerleyen tramvayın çalan zil sesi, bazen bir flüt, bazen bir akordeon, hep aynı melodiyi çalan klarnetçinin ezgileri,Kahramanmaraş dondurmacısının çıngırağı, ''sıccakk kestanee'' nağmeleri, insan kalabalığının havada asılı kalan cümlelerin uğultusu göz yaşlarının artmasına neden oluyordu.

Tramvaya binmeden önce boğaza karşı bir banka oturdu. Atılan simitleri kapma yarışındaki Martı çığlıkları ve boğazdan geçen gemilerin  düdüğü eşliğinde, püfür püfür esen rüzgarı içine çekti. Boğazın kokusunu duyumsadı, rüzgarın teninde bıraktığı soğuğu hissetti. Boğazın sert esen rüzgarı yanaklarından süzülen damlaları kuruttu. Belki bir kaç damla da rüzgara karışmıştı.

Kapıdan girdiğinde Hayati karşıladı O'nu. '' Korkma ! Ben varım. '' dedi. '' Burada sana zarar gelmez.'' 

Tanıştılar, sesi güven verdi. Hayati'nin elini tuttu. Yürüdüler. Hayati'nin sesini takip ediyor, düşmemek için aşırı gayret gösteriyordu. Hayati'yle boğaza karşı oturduklarında ilk kuralı söylemişti Hayati:
 
'' Otururken baston sağ omuzuna dayalı olacak.''
 
Artık O bir kördü! Görme engelliydi.
 
Ağlıyordu çünkü boğazın mavisini, martıların telaşını, gökyüzü danslarını görmüyordu.
 
Adım adım gezdiği İstiklal Caddesin'de hiç binmediği tramvayda bildiği, dokunduğu, keyf aldığı hayatını renklendiren, anlamlandıran olguları görmeden seyahat ediyordu. 
 
Hayati, görmediği için kokuların, seslerin, dokuların, tatların ayrımına varmasının önemini anlattı.
 
Artık hayatında  tek renk siyah-karanlık- vardı.
 
Hayati çaylarını yudumlarken sohbet sırasında göz yaşlarının nedenini çok iyi anladığını söyledi.
 
 ''Engelliler için elverişli olmayan sokaklarda yaşam çok zor'' dedi.
 
''Daha zor durumda olan tekerlekli sandalyeye mahkum engelli dostlar var'' diye cevap verdi Hayati.
 
Doksan dakikalık '' Karanlıkta Diyalog'' deneyimsel sergisinden çıktığında Hayati'nin kendisini anladığına sevinmiş ve tekrar aydınlığa kavuştuğu için şükretmişti. İlk işi tramvaya binmek olacaktı.
 
Acaba O, yardım elini uzatan doğuştan kör-görme engelli- Hayat-i-'yi anlayabilmiş miydi?
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder